Hybrid Theory’den Living Things’e kadar her albümde tarz
değiştirmelerine bağlı olarak bu albümün nasıl olacağına dair büyük bir merak
vardı. Tam bir rock albümü mü yoksa alternatife devam mı? Anlaşılanlara göre
‘Linkin Park öldü’ gibi söylentiler bizimkileri kızdırmış olmalı. Geri
dönüşleri mükemmel oldu. Yapımcılığını başka birine bırakmadan kendileri
yapıyorlar kendi albümlerini. Mike artık yeterince deneyim kazanmıştı bence de.
2014 martının başında canlı yayında 30 Seconds to Mars ile gerçekleştirecekleri Carnivores Tour’u açıklarken birkaç gün içinde sürpriz gelebileceğine dair ipuçları vermişti, Chester. Bütün beklentiler yeni bir şarkıydı tabi ki.Tarih 6 Mart 2014. İlk tekli geldi: Guilty All The Same. Önce Shazam üzerinden dinlemeye sunuldu, ertesi gün ise ITunes üzerinden indirmeye. Şarkı beklentinin çok ötesindeydi. Herkesin tepkisi ‘Sonunda gitar soundunu duyduk, Linkin Park’ geri döndü’ oldu. Mike’ın hayranı olduğu rapçilerden Rakim’in şarkıya eşlik etmesi çok farklı bir hava yaratmıştı. Bu teklinin ardından grup üyelerinin verdiği röportajlarda albümün Guilty All The Same gibi uzun ve sert melodili şarkılar içerdiği bilgisi merakımızı iyice arttırmıştı.
Bir sonraki teklinin gelmesi ise baya uzun sürdü. 5 Mayıs 2014’te radyodan Chester’ın katılımıyla duyurulan şarkı Until It’s Gone oldu. Chester
sunucuyla sohbet ederken bütün dinleyicilerin kalbinin ritminin değiştiğine
eminim. Çünkü bende bütün işimi gücümü bırakıp şarkıyı bekleyenlerdendim. Ve
sonunda şarkı başladı. Herkes büyülenmişti desem yalan olmazdı. Şarkı bitince
“Bir daha çalsanız?” derken Youtube’da lirik videonun yayınlandığını gördüm.
Video şu zamana kadar gördüğüm en güzel lirik videolardan biriydi.
Sıradaki tekli ilk olarak bir konserde söylendi. Wastelands
isimli parça 26 Mayıs 2014’te resmi olarak yayınlandı. Mike’ın rapinin ön planda olduğu
mükemmel bir şarkı daha bizimleydi. Bu arada albümün isminin The Hunting Party
olacağı ve 17 Haziran 2014’te yayınlanacağı açıklanmıştı. Bir aydan kısa bir süre varken
şarkı listesi yayınlandı. Bir ara MTV yayınlanan liste sonra kaldırıldı. Daha
sonra ise grubun kendi sitesinden duyuruldu. Liste şu şekilde:
1. Keys to
the Kingdom
2. All for
Nothing (feat Page Hamilton)
3. Guilty All
the Same (feat Rakim)
4. The
Summoning
5. War
6.
Wastelands
7. Until It’s
Gone
8. Rebellion
(feat Daron Malakian)
9. Mark the
Graves
10. Drawbar
(feat Tom Morello)
11. Final Masquerade
12. A Line In the Sand
Haziran ayının ilk günlerinde yeni bir tekli daha geldi:
Rebellion. System of a Down grubunun gitaristi Daron Malokian’ın konuk olarak
katıldığı şarkı sert melodileriyle bir anda hayranların göz bebeği oldu. Birkaç
gün sonra ise yeni bir tekli geldi: Final Masquerade. Güzel bir davul solosuyla
başlayan şarkı Chester’ın mükemmel sesinin zirve yaptığı şarkıydı bence. Diğer
şarkılara göre daha hafif tonlarda melodiler içeriyordu. O kadar etkileyici
olması o geceyi o şarkıyla geçirmeme sebep olmuştu. Bu arada her teklinin
kapağının ve albüm kapağının özenle hazırlanmış olduğunu görmezden gelmek
olmaz.
Albümün çıkmasına sayılı günler kala internete düşmüştü
albüm. Birkaç yerde önceden satışa çıkarıldığı için böyle oldu sanırım. Kötü
bir şeydi bu. Bütün heyecanımız kursağımızda kaldı resmen! Her yerde dolaşan
albümü açıp bir de ben dinledim. 45 dakikalık albümün biraz daha uzun olmasını
beklerdim açıkçası. Bu arada albümün ilk
klipi Until It’s Gone 12 Haziran 2014’de yayınlandı. Video delisi üyemiz Joe Hahn
imzası taşıyan klip diğer Joe Hahn kliplerini geride bırakmayı başarmıştı
bence.
Gelelim ilk şarkıya: Keys to the Kingdom. Chester’ı heyecanlandıran şarkı bu olsa gerek. Bir intro yerine Chester’ın çığlıkları çok
daha güzel olmuş. Mike ise kusursuz rapiyle bir kez daha karşımızda. Onun
dışında Brad’in sadece dinlemeyi sevdiği soloları büyük isteğimiz üzerine
çaldığı şarkılardan biri.
İkinci sırada Page Hamilton’la yapılan ortak çalışma All
for Nothing var. Nakaratları konuklarına söyleterek en güzelini yapmışlar
bence. Çünkü o nakarat Chester’a ya da Mike’a gitmezdi diye düşünüyorum. Ve
tabi soloyu da unutmayalım. Sonuç olarak hoş bir şarkı daha.
Sırada ise GATS var. Albümün en iyi parçalarından biri.
Gerek sert soundu gerek gitar ve davul soloları gerek Rakim’in muhteşem uyumu
şarkıyı kusursuz hale getiriyor.
The Summoning bariz konserlerde intro olarak kullanmak
için yapılmış. Ama The Requiem gibi parçaların yerini alacağını düşünmüyorum.
Boş beleş bir parça desek yalan olmaz galiba.
Sırada ise favorilerimden biri var: War. Chester’ın
hakkını fazlasıyla verdiği şarkılardan biri. En çok beğendiğim sound ve solo bu
şarkıda. Tek eksisi ise 2 dakika olması. Önceki albümdeki Victimized’ı
andırıyor biraz.
Altıncı sırada ise Wasteland var. Mike’ın rapinin üstüne
Chester’ın “Wastelands of todaaaaayy!” bağrışları tam olmuş.
Sıra Until It’s Gone var. Bu şarkı anlatılmaz yaşanır
demek istiyorum. Buyrun dinleyin. Bu arada Until It's Gone klibi MTV Best Rock Video ödülüne aday gösterildi.
Sıra Headbang yapmaya geldi. Rebellion’un girişinde ki
solo buna gayet uygun. Basgitarın hakkını veren Dave’e de selamlar olsun. Diğer
bir favorim de bu. Chester’la “Rebellion” diye bağırmak paha biçilemez.
Mark the Graves ise en sevdiğim parça konumunda. En güzel
soundlardan birine sahip olmasının yanında vokal sounda göre hafif kaldığı için
pek beğenilmedi. Sert soundla soft vokal kullanılması zıtlıkların bir araya gelerek
oluşturduğu mükemmelliklere verilebilecek en iyi örneklerden olduğunu
düşünüyorum. Tamamıyla soft vokal olmamanın yanında Chester’ın bağrışlarına da
tanıklık edebilirsiniz.
Drawbar ise farklı dünyalara açılan bir kapı adeta. Harvard
mezunu abimiz Tom Morello’nun katkılarıyla harika ötesi bir çalışma ortaya çıkmış.
Birçoğumuzu ağlamaklı hale getirdiğini söylesem yalan olmaz her halde. İster
istemez favoriniz oluyor bu enstrümantal.
Final Masquerade ise kapısı açılan dünyanın hoş geldiniz
şarkısı olsa gerek. Bu kadar mı hoş gelir kulağa. Chester bu şarkıdaki sesiyle
herkesi kendine aşık edebilir. İkinci olarak bu şarkıya çekilen klip Mark Pellington imzası taşıyor. Buyurun izleyin ve
dinleyin.
Ve kapanış yapılabilecek en iyi şarkı ile yapılmış: A
Line In the Sand. Aynı zamanda albümdeki en uzun şarkı. Mike’ın şarkıya girişinin
çok farklı bir hava kattığı aşikar. Sound olarak Victimized ve GATS’ı andırıyor
hatta kısım kısım aynı sound çalıyor. Bir diğer favorim de A Line In the Sand
oluyor bu durumda.
Genel olarak bakarsak bütün Linkin Park albümleri gibi
çok iyi bir albüm karşımızda. Günümüzdeki birçok albüm gibi dinlemeye değer
birkaç şarkı bulundurmaktan öte her parçası kendini dinlettiriyor. Hepsinden orijinallik
fışkırıyor resmen. Boş şarkılar
içermiyor yani, The Summoning sayılmazsa. Bir zaman sonra bağımlısı
olabilirsiniz dikkat edin. Albümü baştan sona dinleyin, kesinlikle pişman
olmayacaksınız.
Bir de Joe’dan fazla bahsedemedim. Eski şarkılarda olduğu
kadar öne çıkmamış bu albümde. Ama dikkatle dinlediğinizde şarkılarda önemli
bir yere sahip olduğunu görebilirsiniz. Rob’un şarkıların yoruculuğundan bir çalıştırıcı
ile çalıştığını ve fizik tedaviye başlaması gerektiğini hatırlatalım. Umarız
iyileşir kısa zamanda.
Yorumlar
Yorum Gönder